14 Şubat 2014 Cuma

O ne güzel kıyafet! Çok yaşa nene...





MNG kargonun yeni reklamı bizim insanları anlatıyor. “kendi insanımıza da güvenemeyecek miyiz” cümlesi bu güzel reklamın zirve anı.

MNG, Mehmet Günsür’le yürüttüğü kampanyanın yeni reklamını yayına soktu. Ben birinci reklamı da beğenmiştim; ama bunu daha çok beğendim. Hikaye sıcacık. Karakterler sıcacık. Neneye özellikle bayıldım.

Reklamın hikayesi çok başarılı. Ne duygusallık ajitasyona dönüşmüş, ne de insanı güldüreceği yerde sinirlendiren zevzek espriler yapılmış. Her şey tam dozunda olmuş.

Şirin ördekler, nenenin diktiği astrodon adam kıyafeti, “kendi insanımıza da güvenemeyecek miyiz” cümlesi gibi ayrıntılar filme canlılık katmış.

Filmin hikayesi o kadar başarılı ki doğrusu ünlü kullanımına gerek var mıydı emin olamadım. Yanlış olmasın, Mehmet Günsür’ün oyunculuğu on numara ve çok doğal. Üstelik Muhteşem Yüzyıl'da oynadığı Şehzade Mustafa’nın idam sahnesi bugünlerde yayınlandığı için, şu aralar çok da popüler bir isim; ama bu reklam da olmasa da olurmuş. Çünkü reklamın hikayesi gerçekten çok başarılı ve akılda kalıcı.  Mehmet Günsür bonus olmuş.

Böyle güzel hikaye içeren reklamların artmasını dilemekten başka bir sözüm yok.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Orta şeker




Banvit’in, Lezzetçi Başı temalı kampanyası, bana Disney’in Ratatouille adlı animasyon filmini hatırlattı.

Markayı bir karakterle özdeşleştirme sık yapılan bir durumdur. Özenli yapılırsa gayet başarılı sonuçlar verir. Bunun en güzel ve uzun soluklu örneklerinden biri Turkcell’in Selocan’ları. Turkcell karakterleri animasyon değil, gerçek ve bence bu başarılı bir strateji; çünkü hiçbir animasyon, şimdiki Selocan’lar kadar sevimli olamaz.

Biz konumuza dönelim...
Banvit’te, kampanyasında, markasını Lezzetçi Başı karakteri ile özdeşleştirmiş. Hem hikaye hem de Lezzetçi Başı’nın tipi ve konuşması bana fena halde Ratatouille filmini hatırlattı. Hani şu başrolünde becerikli bir aşçı farenin olduğu animasyon filmi. 

 
Reklam da karakter de düz bence. Ne iyi ne kötü. Daha açıklayıcı olmak gerekirse derdini anlatacak kadar iyi. Ancak akılda kalıcı bir özelliği yok. Ayrıca şlk filmde senaryoda bir aksaklık var sanki. Alışveriş poşetinden çıkan karaktere önce soğuk davranan evin annesi birdenbire ısınıyor. Geçiş çok ani olmuş.

Animasyon karakterli reklam denince kimse Domestos’un mikroplarının eline su dökemez bence. On numara örnek iş. Sadece karakter değil, seslendireme de kusuruz! (Okan Bayülgen farkı)


Böyle bir örnek varken, Lezzetçi Başı’na söylenebilecek tek şey: Her şeyiyle orta.

10 Şubat 2014 Pazartesi

NTV yayını tatsızlığında Bonus reklamı!



Bonus’un yeni reklam kampanyası, NTV’nin son yıllardaki yayın politikasına benziyor. Yani; renksiz, tatsız ve sıkıcı.

Garanti Bankası, Türkiye’nin en önemli markalarından biri. (sevelim sevmeyelim öyle) reklama ve markalaşmaya da ayrı bir önem verir. Türkiye’nin en büyük reklam bütçelerinden biri herhalde Garanti Bankası’ndadır.

Bonus’da, Garanti’nin başarıyla yarattığı kredi kartı markası. Gerçek bir markalaşma başarısıdır bence Bonus Kart. Herhalde Serdar Erener’in de göz bebeklerinden biridir. Çok da başarılı işlere imza attılar beraber.  (benim en sevdiklerimden biri aşağıdaki)




 Ancak Bonus’un yeni Şahin Irmak’lı kampanyası ben de hayal kırıklığı yarattı. Bu konudaki duygularımı yansıtan en iyi kelime: tatsız. Evet. Bonus’un yeni kampanyası çok tatsız.

Öncelikle neden Şahin Irmak? Tamam popüler bir oyuncu ama son günlerde öyle aman aman bir rolde görmedim kendisini. Aile babası olarak da bir ünü yok sanırım. Yani aile babası deyince akıllara gelen isimlerden değildir. Sinan Çetin gibi, birkaç ferdi şu ya da bu sebeple ünlü olmuş bir ailesi yok. O zaman neden Şahin Irmak?

İki reklamını gördüm bu kampanyanın doğumhane ve 14 Şubat. Belli ki bu kampanya ile aileleri hedef almış marka. Ailenizin kartı Bonus demeye getiriyor. Ama bunu sıkıcı bir şekilde söylüyor. Bonus'un ilk işlerinde de bir Bonus Ailesi yaratmıştı ve şimdiki aileden çok daha renkliydi!!

Bonus'un bu işleri, tıpkı aynı holdinge (Doğuş) bağlı NTV’nin son yıllardaki yayın akışına benziyor. Zevksiz, özensiz, sıradan, renksiz.

9 Şubat 2014 Pazar

Kadın ruhundan anlayan marka!




Şahsen Biscolata’nın stratejisini çok cesur bulur ve çok beğenirim. Bizim gibi erkek egemen bir toplumda, sadece kadınları hedef alan işler yapmak, her baba yiğidin harcı değil çünkü!

Biscolata’nın o güzel reklamları için Şölen’i kutlamak lazım. Türkiye’de sık karşılaştığımız bir olay değil, bu kadar radikal bir stratejiyle pazara girmek. Düşünsenize öyle bir strateji ki bu neredeyse sadece kadınları hedefliyor. Üstelik bunu yaparken erkekleri de gıcık ediyor. Helal olsun böyle bir yolu kabul eden Şölen’e!

Bu cesur strateji sayesinde Biscolata markası rekabetin oldukça yoğun olduğu çikolata-bisküvi kategorisinde kendine özel bir yer elde etti. Çok zorlu ve köklü iki rakibi olmasına rağmen. (Eti ve Ülker) Bu başarı, bir reklamda yaratıcılık kadar stratejinin de ne kadar önemli olduğunu, bize bir kez daha hatırlattı. Düşünenlerin emeğine sağlık.

Peki, bu yolda devam mı etmeli? Yoksa erkekleri de hedefe koyan yeni bir stratejiye mi geçilmeli? Bence evet geçilmeli. Çünkü sonuçta bu alan hijyenik ped gibi kadına özel bir alan değil. Erkekler de oldukça fazla şekilde çikolata-bisküvi tüketiyor. Tabii şu da yerinde bir soru: Erkekler, reklam dilinden dolayı acaba Biscolata ürünleri almıyor mu? Bilemiyorum.

Ama şu da belli ki marka bu stratejiden memnun. Çünkü yeni Biscolata Mood reklamı olan “Neyse halin çıksın Mood’un” her yönüyle kadın ruhuna sesleniyor. Hem de çok başarılı bir şekilde!

8 Şubat 2014 Cumartesi

Yiğidi öldür ama hakkını yeme!



Durex’in viral reklamını izlerken aklıma 1 Kadın 1 Erkek’teki Ozan geldi. 

Burada hep televizyon reklamlarını inceledim. Bugün ise bir değişiklik yapıp, bir viral reklamı inceleyeceğim: Elveda elizabet merhaba gerçek aşk.

Açıkçası ilk izlediğimde iğrenç, basit ve banal buldum. Durex’e hiç yakıştıramadım. Onun hedef kitlesine göre değildi. Çok duygusuzdu. Erkekleri çok ilkel ve barbar gösteriyordu. Aşkla alay ediyordu vs. gibi klasik tüm Beyaz Türk yorumlarını saydım.

Sonra aklıma 1 Kadın 1 Erkek’teki Ozan geldi. İzleyenler bilir; bu dizideki Ozan ülkemiz dahilindeki olup olabilecek en Beyaz Türk erkeklerden biridir. Modern, iyi eğitimli, şehirli; evi, arabası, kendine ait işi olan ideal erkek. Ama nedense bu ideal erkeğe kız arkadaşı sürekli Öküz der! Çünkü yine diziyi izleyenler bilir ki Ozan yukarda saydığımız tüm vasıflara rağmen klasik Türk erkeğidir. O vasıflar sadece ciladır. Ufak bir kazıma ile altındaki mal kolayca gün ışığına çıkar. Nedir gerçek; futbol hastası, kadın ruhundan anlamayan, kültürel etkinlikleri gereksiz bulan, evlenmeyi kafese girmek olarak gören, Öküz Ozan!

Ve daha derin düşününce karar verdim ki Durex’in ülkemizdeki hedef kitlesi Ozan’dı. Yani dıştan Beyaz Türk, içten klasik Türk. O an her zaman yaptığım hatayı yine yaptığımı fark ettim. Markayı kendi değer yargılarımla yargılamak. Ama hedef kitle ben değilim. Ve bence acı da olsa hedef kitlesine uygun bir iş; Elveda elizabet merhaba gerçek aşk.

Biz kadınların ne kadar hoşuna gitmese de...

6 Şubat 2014 Perşembe

İyi tarafından mı görüyor, mala mı bağlıyor, belli değil!




Halley, ‘herkese bi halley oluyo’ kampanyasının son filmini yayına soktu. Ancak bu sefer iyi tarafından bakma hikayesi fazlaca abartılmış.

Halley’in kelime oyunu yaptığı “herkese bi halley oluyo” kampanyası güzel bir işti. Sevimli çocuğumuzun yaptığı yaramazlıkları, haylazlıkları ailesi anlayışla karşılıyordu. Normalde kızacakları durumları bile affediyorlardı.

Ancak Halley’in yeni filminde bence kantarın topuzu biraz kaçmış. Küçük bir çocuğun yaptığı yaramazlıkları affetmekle, gece yarısı eve giren hırsızları affetmek pek aynı kefeye girmiyor.

Yaramazlık çocuğun hakkıdır. Onun doğasından gelir. Üstelik çocuk bunu yaparken masumdur, kimseye kötülük yapmak istemez. O sadece oynuyordur. Bazen dozunu abartabilir. Bu da ebeveynlerin sabrını taşırabilir. Böyle muhtemel taşma anlarında, Halley’in devreye girmesi ve büyükleri şeker-şuruba çevirmesi güzel bir hoşluktu.

Ancak son filmde Halley yumuşatmıyor resmen mala bağlatıyor. Öyle ki gencimiz evine giren hırsızları affediyor! Hırsız affettiren bu Halley'i sevmedim.

5 Şubat 2014 Çarşamba

İşin zor Becel!





Mehmet Öz’den Canan Karatay’a, Yavuz Dizdar’dan Osman Mütftüoğlu’na kadar tüm uzmanlar, hangi kanalı açsak, margarinin zararlarından bahsediyor. Bu durum da Becel’in işini hayli zora sokuyor.

Becel, (Luna’yı da bu kategoriye sokabiliriz) Türkiye’ye, şehirli üst sınıfın ürünü olarak girdi. Becel reklamlarında hep modern aileler görürsünüz. Geleneksel öğeler bile modernleştirilmiş bir yorumla ekrana gelir ve genelde de özenli güzel işlerdir. Şahsen ben Becel’in “kalbinizi koruyun içinde sevdikleriniz var” sloganlı kampanyasını çok beğenmiştim.

Becel’in hitap ettiği bu kitle, aynı zamanda sağlığına da çok özen gösterir. Becel’in açmazı da burada başlıyor. Bana göre bu grup için margarin devri artık kapandı. Çünkü uzmanlar margarinin zararları hakkında, günün her saati, ekrandan icazet verirken, siz ne kadar “içinde kalp dostu omega 3 var” derseniz deyin, uzmana karşı kazanamazsınız. Hele ki hedef kitleniz şehirli modern üst sınıfsa, kazanan hep Mehmet Öz olur!

Becel’inki gibi, sağlığına özen gösteren, bilinçli bir kitle, artık kolay kolay margarin almaz. Şimdi devir hakiki tereyağı devri. Tereyağı keyfi, tereyağı rüyası, gurme kaymaklı falan değil...

Tabii bunu düşünmek reklamcının işi değil. O ürün neyse onun reklamını yapar. Bu markanın kendi inisiyatifinde olan bir durum.

Margarin için bana göre en iyi hedef kitle, tereyağı pahalı geldiği için alamayanlar. (hayat acımasız maalesef) Bu da Becel’le uyuşmaz. Çözüm ne? Ben de bilemiyorum.