1 Şubat 2014 Cumartesi

Koska; fazla zorlama!




Koska gibi kendi alanında neredeyse jenerik olmuş markadan, daha özenli bir iş beklerdim.

Koska, Türkiye’de, helva alanında en bilinen markalardan biri (elbette ki sadece helva üretmiyor. Lokumdan pekmeze birçok ürün üretiyor. Ben en bilineni söylüyorum). Kendi alanında ona rakip olabilecek bir marka yok.

Ancak her gün çoğalan seçenekler ve genç neslin Batılılaşan damak zevki, helva sektörünü, şekerleme piyasasında arka plana itiyor. Daha açık ifade etmek gerekirse, ekmek arası helva yerini ekmek üstü Nutella’ya bırakıyor. Hatta belki bazı büyük şehirlerde çoktan bırakmıştır bile.

Koska’da doğru bir stratejiyle, artan rekabet ortamından geri kalmamak için, yeni ürününü piyasaya sürmüş: Koska Tahin Bal Karışımı.

Yeni ürün güzel de. Reklamı çok kötü. Her açıdan... Oyunculuklar amatörce. Anneyi oynayan bayan çok genç duruyor. Neredeyse oğluyla yaşıt! Saçın peruk olduğu inanılmaz bariz. Oğlunu oynayan kişi de çok büyük oynamış. Hiç doğal durmuyor. 

Bazı diyaloglar çok zorlama. (nerede bu devlet) Kısaca prodüksiyon çuvallamış. Senaryo, zorlama diyaloglar dışında, ‘ehh işte’ denilebilecek düzeyde.

Reklam, hiç inandırıcı olmadığından, hedef kitleye uygun  olup olmadığı konusunu pas geçiyorum.

Türkiye’nin en köklü ve başarılı markalarından olan Koska’dan(bu ikisine sahip markamız ne yazık ki çok az), daha özenli bir iş beklerdim.

31 Ocak 2014 Cuma

Reklama bir günlük ara...


Bugün reklam yorumlarına bir günlük ara verip, başımdan geçen bir iş görüşmesini yazmak istiyorum.

Gittiğim iş görüşmesi, bozuk olan moralimi daha da çok bozdu... Nedeni mi?.. Nedeni yapılan muamele.

Şunu bir kez daha anladım ki Türkiye’de bazı iş verenler, kendilerini dev aynasında görüyor. İş az işsiz çok diye, iş başvurusu yapan kişilere her türlü muameleyi yapmayı kendilerine hak sayıyor.

Size ekmek verecekler ya! Her türlü küstahlığa hakları oluyor o zaman. Sanki sizden o ekmeğin karşılığını misli misli almayacaklarmış gibi.

Örnek istiyorsanız buyurun:
Gittiğim iş görüşmesinde, görüşmeyi yapan kişi, başvurduğum pozisyon için çok başvuru aldıklarını belirtti. Olabilir. Ama tuhaf olan bazılarının meziyetlerini sıralamasıydı. Örneğin birinin işleri müthişmiş ve her işinin dijital ayağı da varmış. (görüşmeye gittiğim yer dijital ajanstı) hayata geçmese bile dijital ayakları da kafasında kurgulamış. Tamam, aferin ona da!..

Sen bana bunu neden anlatıyorsun. Çok beğendiysen onu al. Beni niye çağırıyorsun? Kıyas yapmanın sebebi ne? (eskiden Ruhsar diye bir dizi vardı. Orada habire ‘Ruşen Amca’nın oğlu Sedat’ diye bir kalıp kullanırlardı. Onu hatırladım bu diyaloglar geçerken) Okulda mıyız? Sen de öğrencileri birbirleriyle kıyaslayan o berbat öğretmen bozuntularından mısın?

Sonra, ‘cv’ni fazla beğenmedim’ dedi. Olabilir. Herkes, her şeyi beğenmek zorunda değil. Ama niye ‘zaten okumadım sadece çalıştığın yerlere baktım’ gibi terbiyesiz bir cümle kuruyorsun. Terbiyesiz değilse bile duyarsız... 

Ben senin karşına geçsem, ‘siteni beğenmedim. İşlerinde eh işte... Hepsini bakmaya değer bulmadım’ desem, ne hissedersin?

O üç saniye bile göz atmadığın portfolyo var ya, işte ben oradaki işler için emek harcadım. Emeğe hiç mi saygın yok. Bir de, 'aklına yaptığın dijital işler gelirse, at, bakarız' diyorsun. Niye atayım ki?

Böyle ukala patronlarla görüşürken içimden hep aynı şeyi dilerim, yine diledim: Ettiğini bul!

Görüşmeden çıkarken çok mutsuzdum, sebebi işi alamamak değil. Alsam da ne hayır gelir ki bu tarz insanların yönettiği yerden. Mutsuzluğumun sebebi; başka bir yerde de, büyük ihtimal böyle duyarsız kişilerle çalışacağım gerçeği.

Tek diyebileceğim, sen koru Allahım!

Son olarak diyeceğim Shakespeare Usta, olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu derken, eksik demiş. Önemli olan insan olmak ya da olmamak...

30 Ocak 2014 Perşembe

Şahin Çemen ve Sarımsak Kokusuz Sucuk, beyaz yakalıların yeni sushi'si olur mu?





Şahin, yeni ürünü Çemen ve Sarımsak Kokusuz Sucuk ile kendine yeni bir pazar oluşturmak istemiş. Peki, reklamı bu stratejiye uygun mu?

Sucuk hepimizin çok sevdiği bir yiyecek. Hafta sonu kahvaltılarımızın vazgeçilmezi olan bu geleneksel lezzet, hak ettiği itibarı görebiliyor mu peki? Cevap bence hayır.


Hijyen ve sağlık endişeleri olanları bir kenara bırakırsak (haklı oldukları taraflar çok) bazı insanların sucuk yememe sebebi tamamen toplumsal önyargılar. Örnek vermek gerekirse, beyaz yakalı olarak tanımlanan insanlar, yedikleri sushi’leri instagram, twitter ve facebook’ta poz poz paylaşırken, yarım ekmek sucuk fotoğrafı paylaşan bayağı az; çünkü ülkemizde bu geleneksel lezzeti yiyenler, en hafif tabirle alaturka olarak tanımlanıyor.

Şahin, Çemen ve Sarımsak Kokusuz Sucuğu için, reklamdan anladığımız üzere, hedef kitle olarak kendine beyaz yakalıları seçmiş ve anlaşılan Şahin’ciler beyaz yakalıların koktuğu için sucuk yemediği kanısındalar. Çünkü reklamdaki %100 beyaz yakalı hatta beyaz Türk olan kadın, sabah sporunu yaptıktan sonra vazgeçemediği sucuğunu gönül rahatlığıyla yiyor.

Peki, reklam başarılı mı? Açıkça söylemek gerekirse kararsız kaldım. Reklamdaki kadın kokusuz da olsa bana sabahları sucuk yiyen bir tip gibi görünmüyor. Özellikle sabah koşusu yapan ve reklamda da ifade ettiği üzere, 'sağlığına özen gösteren' bir insan, hemen hemen her uzmanın sağlıksız diye bağırdığı bir yiyeceği tercih eder mi kuşkularım var.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Cem Yılmaz’dan hep daha fazlasını istiyoruz!




Cem Yılmaz, Doritos kampanyası ile çıtayı o kadar yükseğe koydu, beğenilerimizi o kadar yükseltti ki, ondan başkası olsa beğeneceğimiz reklamları, o var diye beğenemiyor, daha iyisini bekliyoruz.

Feza ile Evren temalı reklam filmlerinin başına gelen de bu. Oysaki reklam son yılların popüler konusu olan ‘evrene mesaj gönder’i ince bir espriyle ti’ye alırken, İş Bankası’nın avantajlarını anlatıyor. Hikayeler güzel. Espri dozu yerinde. Mesajlar açık ve net. 
 
O zaman sorun ne? Neden çoğumuz, “Cem Yılmaz’ın son reklamı nasıl olmuş sence?” diye sorulduğunda, “eh işte, fena değil” cevabı veriyoruz. Niye bize bir şey eksik kalmış gibi geliyor.

Bence bu soruların cevabı Cem Yılmaz’ın önceki işlerdeki mükemmelliği. Özellikle de Doritos serisi... Bu seri son 10 yılın en başarılı ünlülü reklam serisi. Müthiş ünlü ve  müthiş senaryo çok nadir böyle bir araya gelebilir. Zaten reklamın yayınladığı zamanlarda, marketlerde ürünün kalmaması, ne kadar başarılı olduğunun en büyük kanıtı.

Suç Cem Yılmaz’da!


Bizi, mükemmel işlere alıştıran Cem Yılmaz’dan, hep böyle üst sınıf işler bekliyor, iyilerle yetinmiyoruz. O en iyisi; doğal olarak da en iyisini yapmalı.

İş Bankası reklamı iyi olsa da, Doritos serisinin ses getiren pırıltısından hayli uzak. İzleniyor, akılda kalıyor; ama ‘çıksın da izleyelim’ diye beklenmiyor. Youtube’da aranmıyor ya da en mühimi ağızlara pelesenk olan bir cümle sunmuyor. (kımıl kımıl gibi)

Bir de son olarak şunu eklemek isterim: reklamda Cem Yılmaz’ın yardımcısını oynayan Çağlar Çorumlu, Şehir Tiyatroları’nın çok başarılı bir oyuncusu olmasının yanı sıra, benim gibi ‘7 Numara’ dizisinin hayranlarının da biricik ‘Yusuf Güdük'ü. Onun ‘Aslanım Graliçem’ sözünü unutmak ne mümkün! Söylemek istediğim onu daha etkin bir şekilde kullanabilirlerdi. Bu potansiyel onda fazlasıyla var çünkü!




28 Ocak 2014 Salı

Berbat kesim + kötü lezzet= Migros et




Bu yazının normalde “İyi Et İyi Gelecek” konulu Migros reklamını yorumlama yazısı olması gerekiyordu. Ama ET konusunda Migros’tan çok canı yanmış birisi olarak baştan uyarayım, bu bir yorumlama değil, iç dökme yazısıdır.

Evet, bu konuda çok dertliyim. Ve sanki Migros’ta damarıma basmak istercesine ET konusunda reklam çekince, içimden geçenleri yazmadan rahat edemeyeceğim.

3-4 ay öncesine kadar kırmızı etleri hep Migros’tan alırdım. Üstelik Migros, sürekli etlerin kalitesini düşürüp, fiyatları yükselttiği halde. Çünkü güvenirdim. Ne de olsa yılların markasıydı. Ama 3-4 ay önce, üst üstte yaşadığım olaylar artık ‘yeter!’ dedirtti.

Bir defa Migros’un sattığı kırmızı etlerde hem lezzet sıfır, hem de kasap reyonunda çalışanlar et nasıl kesilir bir haber! En son aldığım 1 kilo antrikotun  içinden 4 dilim çıktı!.. 4 dilim!.. üstelik ailecek yediğimiz eti, içimizden kimse, antrikota benzetemedi.

4 dilim tatsız tuzsuz ete -fiyat vereceğim affedersiniz- 50 milyon TL verdiğim için haftalarca ailenin maskarası oldum; çünkü benden çok önce uyanan bizimkiler, uzun zamandır Migros’tan et almıyordu.

Çok doluyum bu konuda kusura bakmayın. Şimdi etleri başka bir büyük marketten alıyorum. Hem Migros’tan neredeyse %20 daha ucuz, hem gerçekten etin tadını alıyorsunuz. 1 kilodan 4 dilim çıkmadığını da eklemem gerek!

Bu olumsuz deneyimlerden dolayı, Migros reklamı ben de et alma isteğinden çok, televizyona bir şeyler fırlatma arzusu uyandırdı. Buradan da neyi anlıyoruz ne kadar reklam yaparsanız yapın, eğer müşteride kötü izlenimleriniz varsa işiniz çok çok zor! 

27 Ocak 2014 Pazartesi

Parasının 2/8'i ile fındık alan arkadaşın akrabası...





Pınar Aç-Bitir reklamlarındaki Abla; Cem Yılmaz’ın bir gösterisinde anlattığı, parasının 2/8'i ile fındık alan MEB çalışanı efsane(!) arkadaşın, bir yakını olmalı!

Türkiye’nin en büyük reklam verenlerden Pınar, yeni reklamıyla ekranlarda. Genel gidişatın aksine bu reklamda ünlü kullanılmamış. (birçok kişi o titiz Abla'yı Seksenler dizisinden tanıyor. Yani aslında Abla’yı oynayan kişi ünlü biri. Ama bence bu reklam ününden dolayı oynamıyor. Role uyduğu için oynuyor. Yani senaryo, bu kişi düşünülüp, ona uygun yazılmamış. Yazılan senaryo, bu kişiye uymuş.)

‘Kalıyor, bozuluyor...’ diye tam rakam düşmanı olan abla, gerçekten sabırlı bir bakkala düşmüş. Yoksa, ‘ya bacım git işine, kafamı mı buluyon!’ cümlesiyle karşılaşabilirdi. Ya da Cem Yılmaz’ın ‘Bir Tat Bir Doku’ gösterisinde anlattığı; parasının 2/8’i ile fındık almak isteyen -kesin bu Abla'nın bir yakını- arkadaşın, kuru yemişçiden aldığı cevabı alabilirdi.

Peki, acaba film, Pınar Aç Bitir’in hedef kitlesine uygun mu?

Öngörüm Aç Bitir’in daha çok, şehirli, bekar veya çocuksuz evlilerin ya da en fazla tek çocuklu ailelerin tercih ettiği yönünde. Yani az nüfuslu evler. Ve evet, böyle evlerde, gerçekten de kalan yiyecekler büyük bir sorun oluşturuyor. (hem de israf)

Lakin Aç Bitir reklamı, gerek atmosferi gerek de oynayan karakterlerin görünüşü itibariyle, sanki daha geleneksel aileleri hedef almış gibi. Bizim geleneksel ailelerimizde böyle, ‘kalmasın’ diye az yiyecek alan ablalar var mıdır?.. Emin değilim doğrusu ya da varsa bile azınlıktadırlar; çünkü bizim geleneksel ailelerimiz zaten genelde kalabalıktır. Üstelik geleneksel aileler, kültürden gelen bazı kodlarla, her zaman tedarikli olmayı sever. (aileler, komşular, hemşehriler çat kapı ziyarete gelebilir!)

Yukarda açıklamaya çalıştığım çelişki dışında film gayet güzel ve esprili. ‘Kalıyor sonra’, ‘kuruyor sonra’ gibi laflar sokağa yakın, halkı ağzı cümleler.

26 Ocak 2014 Pazar

Doğuştan sempatik Hayrettin ile Fanta!



Türkiye’nin internet ünlüsü Hayrettin, Fanta’yla olan iş birliğine kendi gibi sempatik bir reklam filmiyle devam ediyor.

Hayrettin, hayatımıza birkaç yıl önce "Issız Adam"ı başarı ile ti’ye aldığı “Kızsız Adam” videosu ile girdi. Kamera karşısındaki rahatlığı, sempatik yüzü; güzel yazılmış senaryo ile birleşince, videosu birkaç gün içinde tıklanma rekoru kırdı.

Hayrettin; ‘hamurunda şeytan tüyü var’ denilen tiplerden. Enerjisi yüksek. İnternette yaptığı işleri takip eden, sağlam bir hayran kitlesi de var.

Ayrıca hem televizyonda hem de sinemada birkaç işte yer aldı; ama internette kazandığı başarıyı bu alanlara taşıdığını söylemek zor. (Tolga Çevik’in, 'Arkadaşım Hoş Geldin'i gibi, kendine uyan, yeteneklerini gösterebileceği bir program bulamadı daha!)

Fanta ile Hayrettin uyumlu bir ikili bence. Fanta’nın hedef kitlesi internet gençliği. Hayrettin’in de o gençliğin sevdiği yüzlerden biri.

Son filmin konusu; saklambaç oynayan Hayrettin ve ergen arkadaşları. 

Saklandığı her delikte yanına -pek de kibar olmayan bir biçimde- Fanta içenler düşmesine kızan Hayrettin, onların çıkardığı sesler yüzünden yakalanacağını düşünüyor. Ama boşuna panik yapıyor; çünkü ondan başka herkesin içtiği Fanta, çoktan oyunun bir parçası olmuş. Zaten onu da ele veren Fanta değil, dehşet saç modeli oluyor.

Fazla söze gerek yok. Güzel senaryo, güzel müzik, güzel görüntüler... Marka ile yüz de uyumlu olunca; sonuç, güzel iş.